Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM’de bütçe görüşmelerinde gelen eleştirileri yanıtladı. Yılmaz, “Şu anda enflasyon ile mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürüyoruz. ‘Bir anda niye enflasyonu düşürmüyorsunuz’ diye bir soru gelebilir akla. Birçok dengeyi eş zamanlı olarak düşürmek zorundayız. Enflasyonu düşürürken büyümeyi, istihdamı ihmal edemeyiz. Sosyal dengeleri, ihtiyaç içinde olan geniş kitlelerin taleplerini göz ardı edemeyiz” dedi.
2024 Bütçe Kanun Teklifi görüşmeleri bugün TBMM Genel Kurulu'nda başladı. Bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerin ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, muhalefetten gelen eleştirileri yanıtladı.
Yılmaz, özetle şöyle konuştu:
“ELVEDA DEĞİL, ‘YENİDEN MERHABA BÜTÇESİ’ İLE KARŞINIZDAYIZ”
"Bu bütçe ‘elveda bütçesi’ olmadı. Bu değerlendirmeleri milletimiz sandıkta demokratik bir şekilde verdi. Elveda değil, ‘yeniden merhaba bütçesi’ ile karşınızdayız.
Mayıs seçimleriyle birlikte siyasi belirsizlikler ortadan kalkmış ve ekonomimiz adına son derece olumlu bir ortam oluşmuştur. 20 yıllık tecrübeden şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Siyasi istikrar olmadan ekonomik istikrar ve sosyal refah olmuyor.
Siyasi belirsizlik ve politika belirsizliklerinin ortadan kalktığı, öngörülebilirliğin sağlandığı bir ortamda yolumuza devam ediyoruz. Bütçemizi Orta Vadeli Program (OVP) çerçevesinde huzurunuza getirdik. OVP’yi hazırlarken de bütün kesimlerle görüşmeler yaptık. Finans kesiminden tarım kesimine, sendikalardan işverenlere toplumun bütün kesimleriyle görüştük, istişareler yaptık.
Bütçemizin temelini teşkil eden OVP’de dört temel amaç belirledik, üç tane de temel aracımız var, bunları gerçekleştirmek üzere. Birincisi depremin yaralarını sarmak. Değerli arkadaşlar depremin ilk aşamalarının yaraları hızla sarıldı, ihtiyaçlar giderildi, vatandaşımız sahipsiz bırakılmadı, geçici barınma imkânları sağlandı, destekler sağlandı. Ama asıl yük kalıcı hizmetlerin sunulmasıydı.
Yapısal açık dediğimiz bir şey var bütçede. Sürekli tekrarlanan, her yıl tekrarlanan belli harcama kalemleri başlatırsanız bütçeden yapısal bozulmaya yol açarsınız. Ama deprem böyle değil, tek seferlik harcama veya birkaç yıllık bir harcama. Dolayısıyla, yapısal bir bozulmaya yol açmıyor, dönemsel bir artışa yol açıyor.
İkinci amacımız fiyat istikrarını sağlamak. Türkiye ekonomide reel ekonomide çok başarılı oldu. Rakamlarla da bunları ortaya koyduk. 20 yıllık sürece baktığımızda Türkiye 20 yılda yıllık ortalama 5,4 büyümüş; dünya 3,6 büyümüş. Dünyanın 1,8 her yıl üzerinde bir büyüme performansımız olmuş.
“ENFLASYONU DÜŞÜRÜRKEN BÜYÜMEYİ, İSTİHDAMI İHMAL EDEMEYİZ”
Makro politikalarımızda bir güncelleme yaptık, enflasyonu önceliklendirdik. Şu anda enflasyon ile mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürüyoruz. ‘Bir anda niye enflasyonu düşürmüyorsunuz’ diye bir soru gelebilir akla. Birçok dengeyi eş zamanlı olarak düşürmek zorundayız. Enflasyonu düşürürken büyümeyi, istihdamı ihmal edemeyiz. Sosyal dengeleri, ihtiyaç içinde olan geniş kitlelerin taleplerini göz ardı edemeyiz. Bütün bu dengeler çerçevesinde enflasyon ile mücadele ediyoruz.
Aşama aşama enflasyonu tek haneli rakamlara düşüreceğiz. Gelecek sene yıl ortalarından itibaren belirgin bir şekilde enflasyondaki düşüşü göreceğiz. Geçen yaz aylarında yüksek enflasyonlar ile karşılaştık. Sebeplerini sabahki konuşmamda izah etmiştim. Normalde yaz dönemi enflasyon düşük olur mevsimsel olarak, sonbahar döneminde biraz daha yükselir. Bu sene tam tersini yaşıyoruz.
2024’ün ikinci yarısından itibaren başlayacağız. 2025 yılında çok daha düşük seviyelere, yüzde 15’ler civarına düşen bir enflasyon göreceğiz. 2026’da da yeniden tek haneli rakamlara ulaşacağız.
Üçüncü amacımız büyüme ve istihdam. Türkiye kalkınmakta olan bir ülke. Gelişmişler ülkelerle kalkınmışülkeleri aynı kefeye koyamazsınız. Gelişmişülkeler sadece istikrara bakarlar. Ama kalkınan bir ülke iseniz istikrar ile birlikte büyüme, istihdam, üretim bunlara da bakmak durumundasınız.
“ENFLASYONU DÜŞÜRMEDEN SOSYAL REFAHI SAĞLAYAMAZSINIZ”
Dördüncü amacımız sosyal refah. Kalıcı sosyal refah. Değerli arkadaşlar, enflasyonu düşürmeden, büyümeyi sürdürülebilir kılmadan kalıcı sosyal refahı da sağlayamazsınız. Kalıcı sosyal refahın zemini istikrardır, siyasi istikrardır, ekonomik istikrardır. Bununla birlikte büyüyen ekonomi, büyüyen bütçe ve oradan da sosyal kesimlere sosyal adalet ilkesi çerçevesinde sağlanan destekler. Bunu nihai olarak başarmak üzere bütün politikalarımızı kurgulamış durumdayız.
Bütün bu amaçlara ulaşmak için üç tane politika alanımız var. Para politikaları, maliye politikaları ve yapısal reformlar. Her üçünde de detaylı bir şekilde izleyeceğimiz yol haritasını paylaşmış durumdayız ve onları birer birer hayata geçireceğiz.
Türkiye Cumhuriyeti, bugün Gazze’de bu zulümlere sessiz kalanlar, bu zulümleri işleyenler kimlerse, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken bizim mücadele ettiğimiz güçler aynı güçlerdir. Bunu bilmeniz lazım. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin o dönem mazlum milletlere nasıl örnek olduysa, ilham verdiyse ve emperyalist güçlere karşı mücadelesiyle başarabiliriz hissiyatını nasıl oluşturduysa, bugün de güçlü bir Türkiye olarak Türkiye Cumhuriyeti olarak Türkiye Yüzyılı’nda sağlayacağımız ilerlemeler ile yine mazlumların umudu olacağız, yine adaletli bir dünyanın temel taşlarından biri olacağız.
“SON 20 YILDA 608 MİLYAR DOLAR KAMU YATIRIMI YAPTIK”
Son 20 yılda kamu olarak yaptığımız yatırım 608 milyar doları bulmuş durumda. 2002-2022 dönemini söylüyorum. Kamu olarak 608 milyar dolarlık yatırım yapmışız. Bir önceki 20 yılda ne kadar yapılmış diye baktığımızda, yine dolar bazında, 194 milyar dolar yapılmış. Yani bizden önceki 20 yılda 194 milyar dolar kamu yatırımı yapılmış, bizim dönemimizde 608 milyar kamu yatırımı yapılmış.
Bu kadar seçimden sonra, milletin bu kadar onayından sonra herhalde muhalefet artık bunu dile getirmez dedim. Ama görüyorum ki, bugün de Genel Kurul’da maalesef hâlâ Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini tartışmaya devam ediyor muhalefet. Milletimiz referandumda bu sisteme ‘evet’ dedi, yapılan mükerrer seçimlerde muhalefet çok açık bir şekilde olayı bir referanduma dönüştürmeye çalıştığı hâlde bu sisteme ‘evet’ dedi milletimiz ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle yolumuza devam ediyoruz. Siz başka bir sistemi savunabilirsiniz, ona da bir itirazımız yok. Ama benim söylediğim şu: Dünyada üç çeşit sistem var demokratik rejimlerde. Başkanlık sistemleri var, yarı başkanlık sistemleri var ve parlamenter sistemler var. Her birinin de alt versiyonları var, dünyada böyle tek bir sistem yok.
Avantajı nedir başkanlık sisteminin? Birincisi şu, siyasi istikrarı garanti altına alıyor. Seçimden sonra kim hükümet olacak, kim hükümeti kuracak, ne zaman kuracak tartışmaları yaşanmıyor. Pazarlıklar, bakanlık tartışmaları yaşanmıyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi siyasi istikrarı sağlıyor. Kalkınmakta olan bir ülke olarak da bizim buna çok ihtiyacımız var. İkincisi, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi etkili ve hızlı karar almayı, müdahale etmeyi sağlıyor. Özellikle son dönemlerde yaşadığımız salgın, jeopolitik gelişmeler, ekonomik darboğazlar, bütün bu konularda aslında sistemimiz test edildi. Hepsinde de başarılı oldu, kim ne derse desin.
“KARABAĞ’DA, LİBYA’DA, AKDENİZ’DE SONUÇ ALDIYSAK BÜTÜN BUNLARI CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİNE BORÇLUYUZ”
Karabağ’da sonuç aldıysak, Libya’da sonuç aldıysak, Akdeniz’de sonuç aldıysak, üç terör örgütüyle güçlü bir şekilde mücadele etmeyi başardıysak, ekonomik performansımızı dünyanın üzerinde tutabildiysek, salgın döneminde üretimi en az etkilenen ülkelerden biri olabildiysek işte bütün bunları Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine borçluyuz.
Yaşadığımız tecrübeler ışığında eksik gördüğünüz bir husus varsa yeni anayasa tartışmaları ile başka tartışmalar ile elbette her şey tartışılabilir. İyileştirmeye dönük adımlar her zaman bütün sistemlerde atılabilir. Ama sistemimiz doğru bir sistem, etkili bir sistem ve sonuç üretici bir sistem. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini devam ettiriyoruz ve devam ettireceğiz.
“SİZİN GENEL BAŞKANLARINIZ CUMHURBAŞKANI OLDUĞUNDA SİYASETİ BIRAKACAKLAR MI?”
Acaba, hükümete ayrılan süre, sizin pazarlıklarla vakit bölüşülerek 7 tane Cumhurbaşkanı yardımcısı gelip onlar mı anlatacaktı bütçeyi, bilmiyorum. Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı yardımcısı siyasetçi değildir diyorsunuz, sizin Genel Başkanlarınız Cumhurbaşkanı yardımcısı olduğunda siyaseti bırakacaklar mı acaba? Onu da merak ediyorum doğrusu. Böyle bir şey söz konusu değil. Cumhurbaşkanlığı kabinesi Cumhurbaşkanımız tarafından seçilmiş, Cumhurbaşkanımız tarafından atanan, siyasetin göbeğinde olan bir kurumdur. Siyasetten uzak olması mümkündür. Halka verdiğimiz sözleri, siyasi sözleri yerine getirmek üzere siyasi bir programı hayata geçirmek üzere görev yapmaktadır. Dolayısıyla, buradaki kabineyi siyasetten bağımsız bürokrat gibi görmek çok yanlış bir yaklaşımdır.
Yerel yönetimler konusunda şunu ifade etmek isterim: Bizim dönemimizde hiçbir zaman ayrımcı bir uygulama olmadı. Tam aksine, kanunlarımızda objektif kriterleri güçlendirerek nüfusa, gelir düzeyine göre kaynak tahsis ederek yaptık. Merkezi idareden şikâyet ederek beceriksizliklerini, başarısızlıklarınıörtmeye çalışanlar da hiç kimse prim vermesin, kusura bakmayın.
Kadın meselesini konuşanların bugün biraz günah çıkaranları da duyduk, başörtüsü meselesini de hiç unutmamamız gerekiyor. Yıllarca başörtüsü kadınların eğitime katılmasına, ekonomiye, siyasi hayata katılmasına bir engel olarak kullanıldı. Bir ayrımcılık yapıldı. Çok şükür şu anda böyle bir sorunumuz kalmadı. Şimdi çok özgürlükçü, demokratik konuşmalar duyduk. Çok da sevindik tabii bu konuşmalara. Ama aynı konuşmaları yapan arkadaşlarımızın daha önceki dönemlerde anayasa mahkemelerine bu düzenlemeleri iptal ettirmek için gittiklerini de herhalde unutmayacağız, toplum da unutmayacak.
Sosyal devletin lafını edenlerle sosyal devleti hayata geçirmek ayrı bir şey. Demokrasinin lafını edenlerle demokrasi hayata geçirmek de ayrı bir şey. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Biz işimize bakıyoruz ve işimizi yapmaya devam edeceğiz.
“FAİZLERDE ÖNEMLİ BİR ARTIŞ VAR AMA BU HARCAMALARA NOMİNAL OLARAK DEĞİL ORANSAL OLARAK BAKILIR”
Son dönemde nominal olarak baktığınızda, parasal olarak mutlak değer olarak baktığınızda faizlerde önemli artış var ama bütün iktisatçılar da bilir ki, teknik, bu işle ilgilenenler de bilir ki, bu tür harcamalara nominal olarak değil oransal olarak bakılır. Milli gelirinize oranı nedir, bütçenin içindeki payı nedir ve vergi gelirlerinizin içindeki payı nedir. Şimdi bunlara bakalım. Faiz giderlerinin GSYH içindeki oranı neymiş. 2002 yılında 14,3, milli gelir 100 liraysa bunun 14,3’ü sadece faize gidiyormuş. Son dönemlerde, 2022’de bunu 2,1’e kadar düşürmüşüz. Depremin etkisiyle geçici olarak bütçemizde yaşanan birtakım açıklar nedeniyle 3’e çıkmış. Belli bir süre sonra bunu daha düşük seviyelere çekme perspektifiyle hareket ediyoruz. Şu anda 2,5-3 seviyelerinde devam ediyor. Faiz giderlerinin bütçe içindeki payı neymiş diye baktığımızda; 2002’de yüzde 43,2 toplam harcamaların 43,2’si faize gidiyormuş. Son dönemlerde baktığımızda yüzde 10 ile 12,7 arasında değişen seviyelerde son yıllarda. Oldukça düşük seviyelere gelmiş durumda. Daha da düşsün mü, tabii ki düşsün, bunu elbette istiyoruz. Ama bir taraftan depremin yaralarını saracaksınız, bir taraftan çalışanlarınıza birtakım imkânlar sağlayacaksınız, bir taraftan ekonomik şartlarda sosyal refahı arttırıcı destek yapacaksınız, bir taraftan yatırımlar yapacaksınız, bir taraftan güvenliği, huzuru sağlamak için birtakım harcamalar yapacaksınız. Vergi gelirleri içinde faizin payı daha çarpıcı. 2002 yılında 100 lira vergi toplanıyorsa 86 lirası faize gidiyordu. 100 liralık verginin 86 lirası faize gidiyordu değerli arkadaşlar. Nominal olarak konuştuğumuzda tabii ki farklı olur. Bugün geldiğimiz noktada, 2022’de 13,2’si, 2023’te artıyor bir miktar 17’lere çıkıyor ama daha sonra tekrar düşürme perspektifi içinde hareket ediyor.
“VERGİ YÜKÜ AZALDI”
20 yılda biz vergi yükünü arttırmadık, tam aksine, milli gelire oranı itibarıyla baktığınızda vergi yükü azaldı. Hatırlarsanız, kurumlar vergisinde indirim yaptık, gelir vergilerinde indirim yaptık. Vergiyi tabana yaymayı da biraz farklı ifade eden arkadaşlarımız oldu. Vergiyi tabana yaymak dar gelirliden vergi almak demek değil, vergiyi tabana yaymak vergi vermeyenden vergi almak demektir. Vergi veren var, vermeyen var. Aynı alanda herkes vergisini versin, birinden alayım, birinden almayayım olmasın. Vergiyi tabana yaymak demek bu. Yoksa, aşağıdakilerden vergi alalım, yukarıdakilerden almayalım, kesinlikle böyle bir anlayışımız yok. Tam aksine, biz biliyorsunuz, kurumlar vergisinde bir düzenleme yaptık. Finansal kurumlardan, bankalardan yüzde 30 vergi alıyoruz, normal firmalardan 25, ihracatçılardan 20 alıyoruz.
Vergi tabanını genişleterek dolaysız vergilerin payını artıracağız. Bu toplam vergilerin artacağı anlamına gelmiyor, toplam vergiler içerisinde dolaysız vergilerin payını yükselteceğiz. Vergilemede basitlik sağlayacağız. Etkin olmayan istisnaları kaldıracağız.
“CUMHURBAŞKANLIĞI BÜTÇESİNDEKİ ARTIŞ ORTALAMANIN ÇOK ALTINDA BİR ARTIŞ”
Baktığımız zaman merkezi yönetim kuruluşlarının genelinde ortalama yüzde kaç artış olmuş bütçede? Yüzde 148, başlangıç bütçesine göre söylüyorum, ek bütçeye göre değil. Geçen yılın başlangıç bütçesine göre merkezi yönetim bütçemizdeki kuruluşların ortalama artışı yüzde 148,5. Peki Cumhurbaşkanlığı bütçesi ne kadar artmış? Yüzde 85. Dolayısıyla ortalamanın çok altında bir artış. Buradaki kaynakların büyük bir kısmı da barışı destekleme faaliyetleri veya kütüphane, kongre merkezleri gibi birtakım kuruluşların harcamalarına tahsis edilecek.
Sünnilerde olduğu gibi Alevilerde de farklı düşünen insanlar var. Hiçbir toplumsal kesim homojen değil. Bazen biz haddimizi aşıyoruz diye düşünüyorum. Bütün büyük bir topluluk adına hepsini temsil edermiş gibi konuşuyoruz. Kimsenin böyle bir hakkı yok. Alevilerde de Sünnilerde de şu kesimde de bu kesimde de farklı düşünen insanlar var. Terör çizgisine dikkat edilmek kaydıyla, yine dış birtakım manipülasyonlarla, bunlarla bağlantılara dikkat edilmek kaydıyla her türlü farklılığa da saygı duyuyoruz.”
ANKA Haber Ajansı