Haber: ÇAĞATAN AKYOL - Kamera: SADIK KARAKULOĞLU
Hatay’ın Samandağ ilçesindeki Kuşalanı Mahallesi’nde çadırlarda yaşayan Sağaltıcı ailesi, depremlerin üzerinden yaklaşık iki ay geçmesine karşın tuvalet ve banyo ihtiyaçlarını, kendi imkânlarıyla yaptıkları bir tuvaletle ve bir çadır içerisindeki leğenle gideriyor. İki çocuğu olan Pelin Sağaltıcı, “Kendi imkânlarımızla yaptığımız bir sera. Onun üzerini kapattık. Birimiz dışarıda kalıyor. Birimiz içeride duşunu alıyor. Herhangi bir gelen giden olmasın diye de etrafını kollayanlar oluyor. Bizim en büyük ihtiyacımız şu an duş, bir de WC. Çünkü biz mikroptan ölebiliriz” diye seslendi.
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin yıkıma neden olduğu 11 ilin bazılarında barınma, tuvalet ve banyo gibi temel ihtiyaçlarda eksiklik hala devam ediyor. Hatay’ın Samandağ ilçesinde de Kuşalanı Mahallesi’nde yaşayan Sağaltıcı ailesi, çadırlarda yaşıyor, ancak tuvalet ve banyo sıkıntısıçekiyor. Aile fertleri, yaşadıkları mağduriyetleri ve taleplerini ANKA Haber Ajansı’na anlattı.
“HERKES BİZİMLE DALGA GEÇEREK İLGİLENİYORDU”
Depremler olduğunda aile apartmanı olan 3 katlı binanın en üst katında oturduklarını söyleyen Pelin Sağaltıcı, şöyle konuştu:
“Benim oğlum 20 aylık, daha 2 yaşında bile değil. Kızım da 5 yaşında. Evimiz çok ağır hasar aldı. Yan binamız çöktü. Aşağı indiğimiz zaman merdiven kapısı açılmadı. Biz aşağıdayken, merdiveni zorlarken yan duvar düştü. Çok şükür ben çocuklarım, eşim ve bütün sevdiklerim çıkabildik. Canımızı depremden kurtarabildik. En büyük felaketimiz, 3-4 gün boyunca hiçbir yardım gelmedi bize. Kendi imkânlarımızla, kendimizin yaptığıçadır, sera; onların içinde kaldık. Çadırlarımızı istedik. Hiç kimse ilgilenmedi. Yardımı biz kendimiz, halkımız yani illa kan bağımızın olması gerekmeyen insanlara yardıma koştuk. 3-4 gün sonra biz enkaz altından insanların çıktığını gördük. Hani biz 6 Şubat’a kadar her şeye sahip olan insanlardık. Bize gelen yardımlar da acınarak atılırdı, acınarak verilen şeylerdi. İhtiyaçlarımızı karşılayabilmek için kime, nereye gideceğiz, bilemiyoruz. Herkes bizimle, bildiğiniz acıyarak, dalga geçerek ilgileniyordu, konuşuyordu."
“MİKROPTAN ÖLEBİLİRİZ”
Yağış olduğunda çadırlara su girdiğini de anlatan Sağaltıcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz kendi imkânlarımızla onları kapatmaya çalışıyoruz. Kapatamayan insanların kurtarabildikleri 2-3 parça oldu. Onlar ıslanmıştı. Tuvalet ve duşumuzu biz kendi imkânlarımızla yaptık ama hiçbir şekilde sağlıklı değil. Benim 2 tane çocuğum var. Ciltleri çok hassas çocuklardır. Bunların raporları da var benim elimde. Elimden geldiği kadar onları temiz tutmaya çalışmalıyım ama yok yani. Güzel, hijyenik bir ortamları yok. Kendi imkânlarımızla yaptığımız bir sera. Onun üzerini kapattık. Birimiz dışarıda kalıyor. Birimiz içeride duşunu alıyor. İşte herhangi bir gelen giden olmasın diye de etrafını kollayanlar oluyor. Bizim en büyük ihtiyacımız şu an duş, bir de WC. Çünkü biz mikroptan ölebiliriz. Yani tamam depremden kurtulduk ama pislik, mikrop bir alandayız. Kendi imkânlarımızla yaptığımız ne kadar temiz, sağlıklı olur, bilemiyorum.”
“EVİ YIKILAN HERKES, RESMEN DÜNYADA YAŞAYAN ÖLÜ GİBİ”
Bulunduklarıçadır alanında çocuklarla birlikte 20 kişiye yakın olduklarını da vurgulayan Sağaltıcı, sözlerini şöyle tamamladı:
“Geldiler, baktılar, bizim bölgeye gerek yokmuş. Çünkü bizim yan yan bölgedeki komşularımızın WC’sini kullanabilirmişiz. Bizim aramızda mesafeler, çadırlar var ve biz gece kalkıp da oraya mı gideriz ve herhangi bir duş almak için diğer bölgeye mi gitmemiz lazım? Bize böyle bir şey sundular ve çok yanlış bir şey olduğunu dile getirmemize rağmen ‘Size geri dönüş yapacağız’ dediler ve kimse geri dönüş yapmadı. Gerçekten eğer hani yardım etmek istiyorlarsa, böyle şeylere çok ihtiyacımız var. Biz bölge bölge değil. Her aileye bir tane duşluk ve WC istiyoruz. Gıda dediğim gibi aldık çok şükür herkesten. Giyimimizi de aldık. Konteyner istiyoruz mesela. Hani bu yağmurlarda falan herkesin çadırının ıslanması… Hatta her bina başına belli miktarda bir yardım olunacağını da söylediler ama biz onu da alamadık. Biz komşularımızdan, elektrik verilen dairelerden kablolar çekerek kendi imkânlarımızla, kendi elektriğimizi ürettik. Bu konuda da birinin el atmasını istiyoruz. Elektriğimiz yok. Yani hiçbir şeyimiz yok. Depremzedeler olarak evi yıkılan herkes, resmen dünyada yaşayan ölü gibi.”
“BAĞIRA ÇAĞIRA KENDİİMKÂNLARIMIZLA ÇIKABİLDİK”
Depremlerde yıkılan evinin enkazından kendi çabalarıyla çıkan Aslı Sağaltıcı da biri 5, birisi 6 yaşında iki çocuğu olduğunu söyledi. Sağaltıcı, şunları anlattı:
“Çok kötü bir geceydi. O gün bağıra çağıra kendi imkânlarımızla çıkabildik. Bizim binamız 3 katlıydı. Zaten bağırdığımda evin içinde kimse yoktu yardım edecek. Kendi imkânlarımızla çıkabildik. Yani ben o gün çocuklarımla bağıra bağıra can verebilirdim. Zaten aşağı indiğimde de ev çökmüştü. O evi gördüğümde de hepimizin her şeyi başımıza yıkıldı. En son çıkan bendim çevrede. Çünkü yardım eden yoktu. Korkudan kimse eve yaklaşamıyordu. Sallantı vardı. Demirlere tırmandığımızda da hâlâ sallanıyorduk. Yine kurtulamayabilirdik ben ve çocuklarım. Bağıra bağıra orada can verebilirdik çünkü hiçbir yardım gelmedi.”
“YARDIM GELMEDİĞİİÇİN KAYNANAM HAYATINI KAYBETTİ”
Kayınvalidesinin enkazda olduğu sırada 3 gün boyunca kimsenin gelmediğini söyleyen Sağaltıcı, “Yardımda bulunmadılar. Maalesef benim kaynanam hayatını kaybetti. Ancak 3’üncü günde çıkarabildik. O da kendi imkânımızla. Bir sürü ekip geldi, ses olmasına rağmen tek bir kişi olduğu için çıkaramayacağımızı söylediler ya da ‘Hiçbir alet yok’ denildi. Belki yaşayarak can verdi orada” diye konuştu.
“TUTUNACAK HİÇBİR ŞEY KALMADI. NEFES ALIP VERİYORUZ SADECE”
Aslı Sağaltıcı’nın eşi Seyhan Sağaltıcı da “En önemlisi annemi kaybettim. Daha acımız çok, daha her şey gözümün önünde. Konuşacak çok şey var ama diyorlar ya konuşacak kimse yok. Acımız çok büyük. Keşke annem çıksaydı, başka hiçbir şey gözümün önünde olmazdı. Zaten babamı kaybetmiştim. Şimdi de annemi kaybettim. Tutunacak hiçbir şey kalmadı. Ben ve eşim çıktık. Yani nefes alıp veriyoruz sadece şimdi” dedi.
ANKA Haber Ajansı